Mevlana bir sevgi ve hoşgörü elçisidir. Hayatı, kişiliği, eserleri, felsefesi binlerce kişiye konu olmuş, binlerce kitap yazılmıştır. Türk-İslam medeniyetinin yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden biri olan Mevlana, dünyanın her yerinde eserleri okunan, derin bir sufi, büyük bir şair ve tasavvuf ehli bir alimdir.

Gerçek ismi “Muhammed Celaleddîn” olan ancak daha çok Mevlânâ ve Rûmî olarak bilinir. Her iki isim de sonradan kendisine verilmiştir. Muhammed Celaleddin, Konya’da ders verdiği dönemde efendimiz anlamına gelen “MEVLANA” ismi O'na verilmiştir. Rûmî ise, Anadolu anlamına gelmektedir. Mevlânâ'nın, Rûmî diye tanınması, Diyâr-ı Rum denilen Anadolu’nun vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi nedeniyledir.

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin doğum yeri, Afganistan'da bulunan, eski büyük Türk Kültür merkezi Belh'tir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin doğum tarihi ise 6. Rebiu'l-evvel, 604 (30 Eylül 1207) dir.

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin annesi Mümine Hatundur, Belh Emiri Rükneddin'in kızı; babaannesi, Harzemşahlar hanedanından Türk prensesi, Melike-i Cihan Emetullah Sultan'dır. Babası, Alimlerin Sultanı ünvanı ile tanınmış, Muhammed Bahaeddîn Veled; büyükbabası, Ahmet Hatibi oğlu Hüseyin Hatibi'dir. Hüseyin Hatibi, ilmi deniz gibi engin ve geniş olan bir alim olarak bilinmektedir. Kaynaklarda ve Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin sevgi yolunda gidenler adlı eserinde “Sultânü'l-Ulema Bahaeddîn Veled'in” nesebinin, anne cihetiyle on dördüncü göbekte Peygamber Efendimiz Hz. Muhamed Mustafa (SAV)'in torunu Hazret-i Hüseyin'e ulaştığı belirtilmiştir.

Bahaeddîn Veled Hazretleri  (Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin babası)

Bahaeddîn Veled Hazretleri, 1150'de Belh'de doğmuş, babası ve dedesinin manevi ilimleriyle yetişmiştir. Bahaeddîn Veled bütün ilimlerde eşi olmayan, olgun mana sultanı idi. Devrinin alimleri ve ulu müftüleri, Hazreti Muhammed'in (SAV) manevi işaretiyle, Baheddin Veled'e “Sultânü'l- Ulemâ” ünvanını vermişlerdir. 

Hazret-i Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin babası ile Konya'ya gelişleri

Sultânü'l-Ulema, aile fertleri ve dostlarıyla Belh şehrini 1212-1213 tarihlerinde terk ettikten sonra Hacca gitmeye karar vermişti. Sultânü'l-Ulema Şeyh Bahaeddîn Veled kervanıyla Bağdat'a yaklaştığında, nereden gelip nereye gittiklerini soran muhafızlara şu cevabı verir: "Allah'dan geldik, Allah'a gidiyoruz. Allah'dan başka kimsede kuvvet ve kudret yoktur." Bu söz Şeyh Şehabeddin-i Sühreverdi'ye ulaşır ulaşmaz, "Bu sözü Belhli Bahaeddîn Veled"den başkası söyleyemez" diyerek, Sultânü'l-Ulema Şeyh Bahaeddîn Veled’i karşılamaya koştu. Birbirleriyle karşılaşınca Seyh Sühreverdi, katırından inip nezaketle Sultânü'l-Ulema Şeyh Bahaeddîn Veled'in dizini öperek, gönülden hürmetlerini sundmuştur. Sultânü'l-Ulema Şeyh Bahaeddîn Veled, Bağdat'ta üç gün konakladıktan sonra Kufe yolundan Kabe'ye hareket etmiştir. Sultânü'l-Ulema Şeyh Bahaeddîn Veled hac farizasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğramıştır. Sultânü'l-Ulema Şeyh Bahaeddîn Veled, oğlu Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ile birlikte, göç kervanıyla Şam'dan Malatya'ya, oradan Erzincan'a, oradan Karaman'a uğradıktan sonra Konya'ya yerleşmeye karar vermiştir.

 Hazret-i Mevlânâ Celaleddin-i Rumi 'nin Evlenmesi

7 yıl boyunca bulundukları Karaman'da 1225 tarihinde Mevlânâ Celaleddin-i Rumi, babasının buyruğu ile itibarlı, asil bir zat olan Semerkantlı Hoca Şerafeddin Lala'nın, kızı Gevher Banu hatun ile 18 yaşında dünya evine girmiştir.

Hazret-i Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin, Konya'ya Yerleşmeleriyle İlgili değerlendirmesi şöyledir: "Hak Teala'nın Anadolu halkı hakkında büyük inayeti vardır ve Sıddik-ı Ekber Hazretlerinin duasıyla da bu halk bütün ümmetin en merhamete layık olanıdır. En iyi ülke Anadolu ülkesidir; fakat bu ülkenin insanları mülk sahibi Allah'ın aşk aleminden ve deruni zevkten çok habersizlerdir. Sebeplerin hakiki yaratıcısı Allah, hoş bir lütufta bulundu, sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden Anadolu vilayetine çekip getirdi.

Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi ki, ledünni (Allah bilgisine ve sırlarına ait) iksirimizden (altın yapma hassamızdan) onların bakır gibi vücutlarına saçalım da onlar tamamıyla kimya (bakışıyla, baktığı kimseyi manen yücelten olgun insan); irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hem demi (canciğer arkadaşı) olsunlar."